"Ayinesi iştir kişinin / Lafa bakılmaz"


Marmaristen Datça'ya doğru yol aldığınızda,
Datça'ya 20 km tabelası ile Emecik Köyünün
giriş tabelasını görebilirsiniz.
Emeklilik zamanlarımı İstanbul dışında Kuzey Ege'de
Edremit körfezinde memleketim olan küçük bir köyde
geçirmeyi planlarken; hayat, Egenin en güneyine, ilk
cümlede tarifini verdiğim bu köye getirdi beni.
2007 Kasımdan beri yaşadığım bu köyde, köydeki hayatımla
ilgili tecrübelerimi/gözlemlerimi ve kaybolmaya yüz tutmuş
bilgileri zaman buldukça paylaşacağım.
Umarım zamana iyi bir tanıklık ederim.

Ve zaman değişti. Yol kasım 2014 de Emecik'ten Datça'nın içine düştü. Artık Hayat DATÇA'nın içinden akacak..

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Elma Sirkesi

Bir yıldır dışarıdan para verip sirke almıyorum. Bizim evde sirke çok tüketiliyor. Çok tüketilmesinin sebebi sebze yıkamada kullanılması. Yeşillik yıkarken önce sirkeli suda 10-15 dakika bekletiyorum, sonra da yeşillikleri yıkıyorum. Suda beklerken çamur, toprak da kendini daha çabuk suya bırakıyor hem de aynı zamanda sirkeli suda beklemiş oluyor, zaman kaybı yaşamıyorum.

Ben ilk kez elma sirkesi yapmayı buğday derneğinin linkinden öğrendim, http://www.bugday.org/portal/haber_detay.php?hid=137 ve evde yapmaya başladım. Sirkeyi bütün meyvelerden yapabilirsiniz. Geçen sene nar taneleyip dolaba koymuştum baktım hafif ekşimsi bir durum almış, atmadım narları sıkıp su ve sirke ilave ederek sirke yapmıştım.

Şimdi gelelim elma sirkesi yapımına; 1 kilo elmayı yıkadım, sonra göbekleri kalacak şekilde parçaladım ve katı meyve sıkacağından geçirdim. İki tane 5 er kiloluk cam kavonoza hem suyunu hem posasını hem de göbeklerini paylaştırdım. Aldığı kadar su ilave ettim. Evdeki sirkelerin içindeki sirke anasından her iki kavanoza da birer parça koyup, birer yemek  kaşığı da elme sirkesi koydum. Ve karıştırdım. Kavonozun ağzını tülbentle kapattım.



Serince bir yere kaldırdım. Sirkeniz şimdi kuruldu. Bundan sonra her gün karıştırmalı ve tülbentle kapatmalısınız. Yaklaşık 25-30 günde, ortamını severse daha kısa sürede sirkeniz olabilir.

Püf noktaları, sirkenin ağzını kapatmamalısınız, sirkeniz hava ile temas etmeli, her gün ya da günde iki kez karıştırmalısınız.






14 Mayıs 2012 Pazartesi

Nisan Ayında Bahçedeki Meyvelerden


şekerpare


karadut


kumkuat


erik (anjelik cins) henüz yeşil


beyaz dut



ve malta eriği

İnsanın Doğaya Ve Kendine Yabancılaşması ya da Yaprak Sarma Hk.

Dün asmaların ucunu kırdım. Kırdığım uçların yapraklarını tek tek kopardım. Yaprakları istiflemeyi bugüne bıraktım, çünkü  kendi yetiştirdiğim domates fidelerini yerlerine yerleştirdim. Fide yerleştirmeden önce yatağının hazırlanmasına küçük ilaveler yaptım.

Bu gün yaprakları incelik ve kalınlık durumlarına, küçüklük ve büyüklüklerine göre ayırdım. İstifledim. İnce yaprakları çok küçük ve ince, orta büyük ve ince, büyük ve ince şeklinde , kalın yapraklar  ise iki boy oldu, büyük ve orta boy. Sonra onları ikişer üçer sigara sarar gibi  sarıp, ince orta boylar, ince büyük boylar v.b düzende pet şişelere yerleştirdim.

Basit bir asma ucu kırma ve yaprağı saklama işi dersiniz. Ama aşağı yukarı benim 4 saatimi aldı. Üzümler daha iri olsun, güç asmanın ucuna gidip üzüm salkımı küçülmesi ve de kışın taze yapraktan sarma yapabileyim diye.

Bu uç kırma işi bir kaç kez daha gerçekleştirilecek. Sanırım 15 günde bir yapmak yeterli olur.

Başlıkla bu konunun ne alakası var diye düşünmeyin, yaprakları istifleyip şişelerken aklımdan geçenler şöyle; restorana gidersin etli ya da zeytin yağlı yaprak sarma yersin, bir miktarı yemezsen kalır atılır. -Sadece yaprağın kopartılması ve saklanması aşaması bile ne kadar çok emek istiyor, bırakın asmanın yetiştirilmesi, yemeğin hazırlanması aşamalarını. - ve biz kalan yemeğin atıldığına  hiç üzülmeyiz ya da inancımız varsa günah olmasın diye yeriz.

Ya da pazardan gidip taze asma yaprağı alırız ve işimiz çıkar ya da başka menüler girer araya, o yapraklar dolapta çürür atarız, aman sende kaç kuruşluk yaprak deriz.

Emeğe çok değer verdiğimizi söyleriz, hatta bu uğurda aktivist olarak hayatımızı veririz, emeğin hakkı için dava uğruna işkenceler görürüz, ama asma yaprağının ya da üretilen diğer şeylerin bozulmasına hiç üzülmeyiz,  kolaylıkla çöpe atarız.

Aynı şey tükettiğimiz her şey için geçerli bir düşünün, kıyafetlerinizin pamuğu önce ekildi, toplandı, -insanlar emeğini üç kuruşa sattı- o pamuk ipliğe dönüştü, sonra dokundu, sonra dikildi, sonra pazarlandı ve üzerinize geldi. Bizse "modası geçti" diyip, "bunu artık onbeş kez dir giyiyorum", "sıkıldım" deyip,- deyipleri çok fazla sıralamak mümkün-,  deyip atarız.

Emeğe saygı konusunda da süper ahkam keseriz.

Kendimize ve doğaya ne zaman bu kadar yabancılaştık, bunun için milad ne zaman, bu konuda miladı, filozoflar, düşünürler hangi zaman birimini atadı ben bilmiyorum. Bu konuda hiç okumadım sanırım. Ama düşündüm ki, "para ve ticaret" insanı yabancılaştıran unsur. Çünkü parayı verince onu satın alıyorsun, satın alınca, insanın emeğini, toprağın cömertliğini, yağmurun değerini, canlıların katkısını düşünmüyorsun.

Oysa, biz kıymalı ya da zeytin yağlı yaprak sarma yiyebilelim diye toprak, bütün canlılar, kısaca doğa, o kadar çok çalıştılar ki, yalnızca siz çalışıp o yaprağı alacak parayı kazanmadınız.........

Bunun bedeli hangi para ile ödenir.  Yeterince şükredebiliyormuyuz... Farkındamıyız....

8 Mayıs 2012 Salı

Akdenizden Egeye Dostluk Yürüyüşü

Datça Çevre Derneğinin üyesiyim. Bu sene 13. sü yapılan Akdenizden Egeye yürüyüşünün kızlan köyü ayağından katıldım yürüyüşe. Yürüyüşü gayet detaylı anlatan muzaffer beyin bloguna buradan erişebilirsiniz. http://www.datcadetay.com/etkinlik2012/akdenizden-egeye/doga-yuruyusu-1.html

Ben fotoğraf çekmedim, makinamı almamıştım yanıma. Tempolu bi yürüyüş yapmak istedim, uzun zamandır bu tempoda hiç yürümemiştim. Ertesi gün 5-6 km lik yolu 1 saatte yürümenin izlerine baktım bedenimde çok küçük izler dışında hiç eser yoktu, galiba bir aydır düzenli yoga yapmanın faydaları bunlar.

Eğlenceli bir gündü.