Bu bayramda (modernistlerin şeker, geleneksellerin ramazan bayramı dediği) Çanakkale'ye memleketime gittim. Mahalle arkadaşımın kızının nişanı var. Bu tür eğlenceleri hiç sevmem, hiç gitmek istemedim, annemin ısrarına, "kızım ayıp olur"una yenik düşüp düğün meydanına vardık. Emecikteki düğünlerden farkı yok, sanırım bütün ege köylerinde ve kasabalarında durum aynı; geniş bir meydan, ortada bir org, detone bir söyleyici, ve kasetlerden, CD den çalınan oyunlar, yerden kalkan tozlar, oturup izleyen daha yaşlılar, aynı kıyafetler, (kot pantolon olmaz bu düğünlerde gece elbiseleri ya da tuvaletler giyilir.) abartılı makyajlar... Kızlarla erkekler beraber oynarlar (ama herkes kendi eşi/nişanlısı/ya da en yakın kan bağı akrabası ile).
Ne kadar modern görünen, modernci bir toplum olduk. Geleneklerimiz, kıyafetlerimiz, rengarenk basmalarımız, allı güllü fistanlarımız nerde? kim aldı bizden onları, her yerde kot pantolan ve penye var, her yerde aynı renkler, tektipleştik. Bu askeri düzen değil midir? nerde sivilliğimiz, yerelliğimiz, isyanım var!!
Mimari tektip, bütün kasabalar birbirinin aynı. Aynı apartman modeli, aynı berbat mimari, hangi kasabaya ya da şehre girdiğini ayırt edemiyorsun, belediye başkanının kötü kadrajlanmış kasaba fotoğrafı önüne yerleştirilmiş, kollarını kavuşturup .......'mıza hoşgeldiniz yazısı da olmasa hangi kasabaya, şehre girdiğinizi anlamıyosunuz.
Bütün pazarlar aynı oldu artık, bütün marketler aynı, seyahat ettiğinizde bütün şehirlerdeki hediyelik eşya satan dükkanlar aynı.
Hatta beslenme çeşitliliğimiz bile azaldı, eskiden mevsiminde yediğimiz bir çok şeyi artık her zaman yiyoruz. Markette pazarda patlıcanı, kabağı, domatesi, hıyarı, v.b gibi bir çok sebzeyi buluyorsunuz bütün yıl. Aynı sebzeden yapılan çeşitli yemekler artık unutulmak üzere, genelde aynı yemekler yapılmıyor mu?
....................................................................
Emecikte zaman zaman, zamanı görmüş geçirmiş incecik, zarif, rengarenk yerel kıyafetleri ile bir hanıma rastlarım. Esvapları renklidir, çiçeklidir, kendi içinde çok güzel bi uyumu vardır. Onu ve milas pazarındaki, Küçükkuyu- Ayvacık pazarındaki yerel kıyafetleri ile rastladığım bir kaç köylü kadını gördüğümde hep aynı şeyleri düşünüyorum, aynı duyguları yaşıyorum; renklerimizi kaybediyoruz, renklerimizi elimizden alıyorlar biz farkında olmadan, modernlik adına, batıcı olmak adına, gelişmiklik adına..
Bu durum bana pek bi dokunuyo.. Lütfen Renklerimize sahip çıkalım! Lütfen!
"Ayinesi iştir kişinin / Lafa bakılmaz"
Marmaristen Datça'ya doğru yol aldığınızda,
Datça'ya 20 km tabelası ile Emecik Köyünün
giriş tabelasını görebilirsiniz.
Emeklilik zamanlarımı İstanbul dışında Kuzey Ege'de
Edremit körfezinde memleketim olan küçük bir köyde
geçirmeyi planlarken; hayat, Egenin en güneyine, ilk
cümlede tarifini verdiğim bu köye getirdi beni.
2007 Kasımdan beri yaşadığım bu köyde, köydeki hayatımla
ilgili tecrübelerimi/gözlemlerimi ve kaybolmaya yüz tutmuş
bilgileri zaman buldukça paylaşacağım.
Umarım zamana iyi bir tanıklık ederim.
Ve zaman değişti. Yol kasım 2014 de Emecik'ten Datça'nın içine düştü. Artık Hayat DATÇA'nın içinden akacak..
19 Eylül 2011 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Aynı dertten muzdaribiz. Ne yazık ki senin benim gibi düşünen ve hissedenler azınlığız.. "Modernleşmek" ne menem bir şeyse kendisine erişme yolundaki her şeyi de aynılaştırıyor. Yöneticiler, siyasiler, eğiticiler, "modernlik" sözü veriyorlar, biliyorlar ki bu kavramın zihinlerde içi çok dolu olmasa da büyüsü kuvvetli.
YanıtlaSilDediğin gibi keşke renkler, kimlikler korunabilse..